KAZIM BİLGİLİ

Kişisel Web Sitesi

KAZIM BİLGİLİ - Kişisel Web Sitesi

ANTALYA’DA BAYRAM

ADALYA’DA BAYRAM

Kazım BİLGİLİ

Varsak Eski Belediye Başkanı

1955 doğumlu olduğuma göre, dört ya da beş yaşlarında olmalıyım. Henüz yaylaya göçmemiş Varsaktaki evimizde kalıyorduk. 0 gün akşam bize hemen yatıp uyumamız gerektiği, yarın erkenden dedemin bizi Adalyaya bayrama götüreceği söylendi. Biz çocuklar farkında olmasak da, bu gezi önceden planlanmıştı anlaşılan.

Dedem,ninem ve annem bize giyeceğimiz bayramlıkları çoktan hazırlamışlardı bile. Annem kendi elleriyle diktiği şalvar donu, üstlük gömleği, içe giyilen göyneği, kendisinin el şişi ile ördüğü üstlük kazağı, ala süslü çorapları ve İsmail amcamın dana derisinden (samra) hayvan gübresine gömerek diktiği çarıklar dahil, bütün giysilerimi hazırlamıştı.

İlk defa değişik bir yere ve bayrama gitmek heyecanı beni ayrı bir havaya sokuyordu. Çok sevinçli ve heyecanlıydım; nasıl uyuduğumu hatırlamıyorum.

Sabah olmuş erkenden kalkmıştım. Heyecanım aynen devam ediyordu. Çünkü ilk defa bir şehire, Adalya dedikleri yüksek evlerin, hanların, hamamların, bağların bahçelerin olduğu çok kalabalık bir yere gidecektim .

Dedemlerin Adalyada Giritli esnaf dostlarının olduğunu, büyüklerin aralarındaki konuşmalarından zaman zaman duyuyordum. Annem, sakın dedenin yanından ayrılma diye beni iyice öğütlemişti. Dedenin elini sakın bırakma! Kaybolursun, seni alıp kaçırırlar diye defalarca beni uyarıyor, diğer taraftan da; elbiselerimi, çoraplarımı ve çarıklarımı giydiriyordu. Heyecan ve telaşla ne yediğimi dahi hatırlamıyorum. Mutluluktan dışarı,içeri koşturup duruyordum.

Dedemin atı ve arabası vardı. Adalyaya onunla gidecektik. Dedemin atı;yaşlı, uysal bir attı. Bu ata; “mekkare atı” diyorlardı. Sonradan öğrendiğime göre; askeriyede yük taşıma işinde çalışıp, yaşlandığı için emekli edilmiş atlardan biriymiş dedemin atı. Ne zaman alındığını bilemiyorum. Ancak satış ihalesine katılarak alınmış olmalı.

İsmail amcamın oğlu Halil İbrahim de hazırlanıp gelmişti. Halil İbrahim benden altı ay büyüktü. 0 da en güzel giysilerini giymiş ve çok heyecanlı görünüyordu.

Bana; ” Hazır mısın?” deyince, ben de

“Hazırım” diye karşılık verdim. Dedem, Halil İbrahim’i “Akkulak”, beni de “Karakulak” diye çağırırdı.

Hazır olduktan sonra ikinci kattaki

dedemin odasına çıktım. Dedem sabah çorbasını içmiş ; yün döşeğinde oturuyordu. Nenem ocakta yanan köz ateşine dedem için kahve cezvesini sürmüş kahve pişiriyordu.

Dedem üzerindeki avcı yeleğinin cebindeki köstekli saati çıkarıp baktı ve neneme seslendi; ” Hadi şerife! Bayrama geç kalmayalım; anca ineriz. Bugün 23 Nisan Bayramı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılış günü .Bizim, Türk Milletinin bağımsızlık ve özgürlük günü. Adalya bu bayram günleri çok kalaba oluyor. Herkes bu bayramı canla başla kutluyor.” dedi.

Dedem aceleyle, yuvarlak kulpsuz fincandaki kahveyi yudumlarken, biz de dışarı içeri girip çıkıyorduk.

Dedem biraz sonra aşağı indi ve evin alt

kısmındaki ahırdan atı çıkardı. Ahır girişinde koşumları,saraçların diktiği deriden süslü at başlığını; atın boynuna geçirilip bağlanan içi kamış sazdan üzeri demirli hamudu; belleme keçesi ve üstlüğünü; pandım denilen gergi kayışını ata kuşattı. Daha sona, atı geri geri getirip, ahşap araba oklarının arasına, arabaya bağlanacak konuma getirdi. Araba oklarını kaldırarak.BağIantı kayışını hamut demirini, çeki yerlerine ve gergi kayışı halkasını, oklarla bağlantısını yaptı.

At ve araba yola çıkmak için hazır hale getirilmişti. Dedem önce Halil İbrahim’i, sonra da beni kucaklayıp, eski keçe serili arabanın üzerine oturttu. “Sakın kenarlara gelmeyin, sonra düşersiniz!” diye de uyardı. Nenemin at için hazırladığı yem torbasını arabaya koydu. Kendisi de arabanın okuna basarak arabaya çıktı ve ön tarafa oturdu.

Elinde atın deriden gem bağlantılı kayışlarını çekip, gerdi. “Deeh!” diyerek atın ileri yürümesini sağladı.

Bütün hazırlıklar tamamlandıktan sonra yola koyulmuşduk. 0 zamanlar evlerin seyrek olduğu Varsak’ın aşağı mahallesini geçip gidiyorduk. Buralar koyuna giderken annemin beni de sırtında taşıyarak geçtiği yerlerdi. Çobanların yaz yurtlağı dedikleri yeri geçerken, arabanın solunda, kayalık çok derin ve dibini göremediğim bir dere vardı. Burasının şimdi bildiğimiz Düden Çayı kaynağının olduğunu sonradan anladım.

Biraz sonra,çobanların “Tolaz” dedikleri eski yıkıntıların, harabelerin arasından geçtik. Kağnı ve araba tekerleğinin iz yaptığı toprak yoldan ilerlerken derelere inip çıkıyorduk. Bazen makilik alanlardan, çalılıkların yoğun olduğu bölgelerden geçiyor ve kesme çalıları arasında ilerliyorduk. Bazı yerlerde otlamakta olan keçi ve koyun sürüleri görüyorduk. Yola devam ettikçe, küçük kısa yeşil çalılıklar arasında büyük doğal anıt görünümlü kayaları geride bırakıyorduk.

Bir süre sonra çevresi taş örme duvarlı, yeşillikler içindeki bahçeleri görmeye başladık. Ne güzel bir manzaraydı bu. Bahçelerden gelen mis gibi güzel kokular insanı adeta mest ediyordu. Bu doyumsuz kokular,portakal ve limon ağaçlarının çiçeklerinden gelmekteydi. Küçük bir su arkının kenarından devam eden yol bayağı bozuk olmalı ki, arabamız çukura inip çıktıkça, Halil İbrahim ve ben sağa sola sallanıyorduk. Dedem ise, iki de bir; “Çocuklar el ele tutuşun ve arabanın ortasında durun!” diye bizi uyarıyordu.

Taş duvarlı bahçelerin kenarlarında oldukça büyük andız ağaçları sıra sıra diziliydi. Bahçe içinde portakal, dünya ağaçları vardı. Biraz sonra geçeceğimiz köprünün kenarında çok büyük bir kavak ağacı yemyeşil dallarıyla göğe uzanıyordu . Bizlere mutluluk veren bu güzel kokuların yayıldığı bahçelerden sonra derin bir dereye inip çıkıyorduk. Bağların yanında bağ evlerinin de olduğu bir bölgeye girmiştik artık. Yeniden bir devasa kavak ağacını geçtikten sonra sağ tarafta büyük bir okul karşımıza çıktı. Düzgün giyimli öğretmenler ve formalı öğrenciler bayram hazırlığı yapıyorlardı. Bu okulun ünlü Sakarya İlkokulu olduğunu daha sonra öğrenecektim. Yine sonradan öğrendiğime göre, burası yüksek alan semt merkeziydi.

Tek kat esmer kiremitli evlerle, iki kat konaklar arasından ilerliyorduk. Kırmızı kiremitli güzel bir binanın yanından geniş bir yola girdik. Bu bina anımsadığım kadarıyla, yıkılan doğumevi (vakıf hastanesi) olmalı.

Ana yol oldukça hareketliydi. Cadde kenarında batıya doğru giden kalabalıklar vardı. Köylüsü kentlisi, öbek öbek insanların bayram heyecanı ve coşkusu yüzlerinden okunuyordu. Ana yoldan biraz daha gidip sola girdik. Sağda çok güzel, düzgün taşlarla yapılmış binanın, şimdiki Merkez Bankası binası olduğunu sonradan öğrenecektim.

Burayı güneye doğru geçtikten sonra, genişçe bir hana ulaştık. Atları koşumlarından çıkarılmış onlarca at arabası, dikdörtgen biçimli han duvarının kenarlarına sıralanmış; atlar da belli

aralıklarla bağlanmıştı.

Burası Serik Hanı idi. Esmer kara kuru bir adam olan hancı bizi karşıladı”Hoş geldiniz” deyip önümüze düştü ve uygun bir yer gösterdi. Büyük bir dut ağacının altında atı durdurup, geri geri arabayı duvara yanaştırdı. Dedem atın koşumlarını çıkartıp iki araba arasına yularından bağladı. Önceden hazırlanmış yem torbasını atın başına geçirip astı. Hanın güney tarafından örs, çekiç demir sesleri; bitişik bahçedeki ağaçlardan kuş cıvıltıları kumru kuşu sesleri birbirine karışıyordu. Anlaşılan hanın bu tarafında at arabası imalatı ve tamirat işleri yapılıyordu.

Dedem bizi arabadan indirdi. Elimizden tutup, handan dışarı çıktık ve Merkez Bankası binasının önündeki ana yola girdik.

Ana yolun karşısında çevresi yüksek

duvarlı büyük bir yapı vardı duvarların arkasından cıvıl cıvıl öğrenci çocuk sesleri geliyordu. Burası sonradan öğrendiğime göre Antalyanın meşhur İsmet İnönü okuluydu. Caddede bizim gibi yüzlerce insan toplanıp, hükümet binasının bulunduğu Tophane Meydanına doğru gidiyordu. Biz de onlarla birlikte yürümeye başladık.

Cadde ortasında su kanalı ve çam, hurma ağaçları sıra sıra dizilip gidiyordu. Biraz ilerde caddenin iki kenarında dükkanlar sıralanıyordu. Cadde ortasında bütün okullardan öğretmen ve öğrenciler ellerinde bayraklarla, düzgün adım izci kıyafetleri ve yöresel milli kıyafetlerle tören alanındaki yerlerini almaya gidiyorlardı. Cadde kenarında insan kalabalıkları uzayıp gidiyordu. Bu yoğun kalabalık arasında hükümet konağına doğru zorlukla ilerlemeye çalışıyorduk.

Bir ara dedem bize, elinde cam çanta içinde naneli şeker satan adamdan uzun nane şekeri aldı. ilk defa çok farklı bir şeker yiyorduk. damak ve boğazımızda serin nane Aromasının hazzını alıyorduk. Hükümet konağına yakın bir yerde, cadde kenarında uygun bir yer bulup, tören alanındaki yerimizi almıştık. Bizler çocuk olduğumuz için, her şeyi görüp dikkatli izlememiz elbette ki olası değildi. Tören konuşmalarının seslerini ve süslenmiş üstü açık bir araçla vali, belediye başkanı ve diğer yöneticilerin cadde kenarına yığılmış olan halkı selamlamaları hala belleklerimdedir. Askerlerin tören geçişleri, top arabaları, mehter takımının geçiş yürüyüşü ve develer üzerinde kös davul sesleri. Bütün okulların öndeki öğretmenleriyle birlikte tören alayı geçişleri. Bütün kamu kurumlarının

hazırlamış oldukları tören alayı geçişleri. En son itfaiye araçları, siren sesleri, top atışları ve bunca gördüğümüz kalabalıklar bizim için muhteşem bir olaydı. Bu renkli dünya içinde gözlerimiz kamaşmıştı.

Bayram kutlamalarının coşkusu içinde acıktığımızın hiç farkına varamamıştık. Törenlerin sonunda dedem bizi Aşçı Zeki diye bilinen demirciler çarşısı yanındaki köfteciye götürdü. Çok acıkmış olmalıyız ki yediğimiz köftelerin tadını hala unutabilmiş değilim.

Karnımızı iyice doyurduktan sonra, Şimdiki merkez bankası binasının doğu sırasında, Adını sonradan öğrendiğim, Akdeniz Dondurmacısınldan, bize külahla dondurma aldı. dedem çocuklar bu yavaş yavaş dilinizle yalama ile yenir. Acele ile yerseniz boğazınız üşür şişer hasta olursunuz demişti. öyleki ilk defa dondurma tadı bize anlatılmaz bir haz vermişti.

Doğruca at arabamızın olduğu Serik Hana gittik. Dedem atı yeniden koşumlandırdı ve arabaya bağladı. Bizleri de kucaklayıp arabanın üzerine çıkardı. Artık dönüş yolculuğuna başlama zamanı gelmişti. Yavaş yavaş Varsak’taki evimize doğru yola çıktık. Günün yorgunluğu içerisinde biraz sonra uyuyakalmışım. Zaman zaman hissettiğim teker tıkırtıları da bana ninni gibi gelmişti. Gözümü açtığımda çoktan kapımızın önündeydik. Güzel bir günün sonunda; bir ulusal bayram sevincini yaşamanın gururu ve yeniden evimizde olmanın mutluluğu içerisindeydim.

Dedem Durmuş Bilgili’ye böyle önemli bir günü bizlere yaşattığı için şükran duyuyorum. Bizlerde milli duyguların filizlenmesinde,KurtuIuş Savaşımızda Batı Cephesinde yer almış dedemin büyük katkısı oldu. Bizlere düşen de; bu yurdun bağımsızlığı için, büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün askeri olarak milli mücadeleye katılmış yurtsever bir kuvayı milliyecinin mirasına sahip olabilmektir.

 

21.04.2024

 

ANNEM

f9a4f8ad-2cfb-4a27-ba08-8a07e48f8d5e
Varlığıma sebep sensin.
Sen özümde gerçek bensin.
Sen annemsin mukaddessin.
Hakkın ödenmezki annem.
Sen bahşettin bu hayatı.
Sensiz olmaz hayat tadı.
Eriştirdin her muradı.
Hakkın ödenmezki annem.
Beşiklere belerdin sen.
Uykuları bölerdin sen.
Yavrum kuzum hep derdin sen.
Hakkın ödenmezki annem.
Ğöğüs verip süt emzirttin.
Sırtlayıpta çok gezdirdin.
Sen okuttun sen yazdırttın.
Hakkın ödenmezki annem.
Hem okuttun adam ettin.
Her an korudun gözettin.
Hasta isem feryat ettin.
Hakkın ödenmezki annem.
Mayıs ta bir pazar günü.
Kazim yazar gördüğünü.
Bu gün ANNE ‘lerin günü.
Hakkın ödenmezki annem.
Kazım Bilgili

SELAM VAR

00e90dce-c8a6-4066-99b6-291c2eda99b6
Bolkardan ak dağa Teke ilinden.
Eynif yaylasından kesme belinden.
Çobanların kavalından cura telinden.
Selam var dostlarım size selam var.
Ardıçlı yayladan ceylan suyundan.
İbradı ‘dan üzüm derece köyünden.
Söbü çimen yaylasından yörük beyinden.
Selam var dostlarım size selam var.
Yayla yollarından çubuk belinden.
Akça kız dan al kınalı gelinden.
Çeken bilir ayrılığın halinden.
Selam var dostlarım size selam var.
Toroslar ın güne bakan yüzünden.
Antalya ‘dan şu Varsak ın düzünden.
Düden şelaleden başkan Kazim ‘dan.
Selam var dostlarım size selam var.
Kazim bilgili

VARSAK YAYLASI

12742105_443921955818707_4671724834620637603_n
Torosların tepesinde bakışır
Ortasında Dereleri akışır.
Dağlarında palazları kokuşur.
Yaylalar içinde varsak yaylası.
Ardıç ın kokusu serin havası.
Zannettim bu yayla kartal yuvası.
Haz verir insana artar hevesi.
Yaylalar içinde varsak yaylası.
Yedeler de kara kazım Yedeler.
Mezarında dua bekler Dedeler.
Burda çadır tutmuş bizim ATA lar.
Yaylalar içinde varsak yaylası.
Kazim bilgili

YAYLALAR

1f887db8-06e0-478a-b092-6987b5846ed1
Toros dağlarına dönüp ses veren.
Ardıçlı yaylalar yurdumuz bizim.
Gidip görüp bilmesekte bu yurdu.
Damarlarda kandır ordumuz bizim.
Dört mevsim yaşarız biz hep baharı.
Çekilmez ki kötülerin kahırı.
Anamasda kartal da acı baharı.
Yıl oniki ayda düzenimiz var.
Bak görünür Anamasın gediğini.
Bir dinle sen çatal öter düdüğü.
Goca beyin ğöğ Ayşenin goduğu.
Nazlı nazlı gelin kızlarımız var.
Karacaoglan deyi çalar sazları.
Yaylada baharda güler yüzleri.
Gezilir Dağları çıkar düzleri.
Yayla yayla gezen ozanımız var.
Devir değişsede olmasa Atlar.
Yinede gezilir yaylalar yad ‘lar.
Dövülür ayranlar aynıdır tatlar.
Eli kalem tutan kızlarımız var.
Kazim bütün yaylaların hastası.
Gönülde yatıyor ATA sevdası.
Gara çadırın alacığın havası.
Aslını unutmaz damarımız var.
Kazım Bilgili
c5815447-3086-4c90-98b1-405fdd1f51ec

KİTAPLAR

Ağaç çiçek çiçek ne hoştur yaprak.
Arının yaptığı baldır kitaplar.
Karanlık gecenin ıssızlığında.
Aydınlığa çıkan yoldur kitaplar.
Bahçen güllük olsun evin kitaplık.
Karanlık geceler evin mehtaplık.
İlmi fenni öğren çekme hiç yokluk.
Kara cahillere Tandır kitaplar.
Kulak ver kitaba ırma gözünü.
Dinle alimlerin gerçek sözünü.
Kitaplardan haz al artır hızını.
İlimdir irfandır candır kitaplar.
İlim sende irfan sende gün sende.
Alfabeyi gördüm daha dün sende.
Kör cahillere fikir umut tüm sende.
Kara cahillere Tandır kitaplar.
Söyler Kazim söyler dostum kitaptır.
Benim bu sözlerim size hitaptır.
Kitapları oku çünkü sevaptır.
İlimdir irfandır candır kitaplar.
Kazım Bilgili

LANET OLSUN

1
15 Temmuz hem ne acı.
Türkün türke yeter gücü.
Onca insan hem ne feci.
Kıyanlara lanet olsun .
Hem ne acı akar kanlar.
Dinsiz imansızdır bunlar.
Bak şehitler yüzler binler.
Kıyanlara lanet olsun.
Hak yaratmış bunca canı.
Her yer akar kardeş kanı.
Sözde kurtarmış vatanı.
Diyenlere lanet olsun.
Saptıranda sapanda var.
Kula kulluk yapan da var.
Bu asırda bu dinde var.
Uyanlara lanet olsun.
Bu ülkede bomba patlar.
Türlü türlü vuku atlar.
Aramızda gezer itler.
O itlere lanet olsun.
Bu gün kara yarın aklar.
Besbellidir olacaklar.
Görevli olan neyi bekler.
Duranlara lanet olsun.
Acı günler pek çok acı.
Türk ordusu bunlar neci.
Yaşananlar pek de feci.
Yapanlara lanet olsun.
Alevi sünni kürdii der.
Bölüp parçala derdi dir.
Nifakı islama dert eder.
Edenlere lanet olsun.
Sende düşün EY
müslüman.
Fırsat verme aman aman.
Kardeşliğe nifak koyman.
Koyanlara lanet olsun.
Kaldır sen bu bencilliği.
Burda türkün öz kimliği.
Aklım da hakkın birliği.
Bozanlara lanet olsun.
İlelebet CUMHURİYET.
Sakaryada verdik diyet.
Atatürküm yüce millet.
Hainlere lanet olsun.
Kazim hainleri tanı.
Akan kandır Türkün kanı.
Bölmek isterler vatanı.
Hainlere lanet olsun.
Kazım Bilgili

DÜNYA HALİ

2c8ababf-32e2-4f39-a55e-12b5ea005960
Sordum nece geçti zaman.
Hem bilirim halimi ben.
Yıllar yılı hiç durmadan.
Yoğurmuşum dilimi ben.
Eylenirim güller ile,
Kâh söylerim diller ile.
Dolaşırım yollar ile.
Neden düştüm bu hale ben.
Atmış yılı devirledim.
Zorlukları bağırladım.
Gidenleri uğurladım.
Gider oldum bu yola ben.
Kimisi güler yüzüme.
Kimisi söver özüme.
Yıllar yılı bu Kazim e.
Anlatırım halimi ben.
Bazen bazen coşuyorum.
TA Dağlar da koşuyorum.
Bilmem nasıl yaşıyorum.
Anlamadım halimi ben.
Kul köleyim insanlara.
Kurban olayım can lara.
Biz den yardım umanlara.
Yolların da tozayım ben.
Kimi vardır var dan bilmez.
Yüz verirsin bin den almaz.
Kimisinin dostu olmaz.
Gerçek dosta susayım ben.
Gah yollarda yollanırım.
Gah içerim sallanırım.
Bülbül olup dillenir im.
Dostlar için şakıyam ben.
İnsanlara kötü demem.
Kim ne eder onu bilmem.
Doğru desem pek sevilmem.
dostlarımı bileyim ben.
Adem ile övünürüm.
Yokluğuna dövünürüm.
Elbet HAKKA sığınırım.
Terk edemem huyum ben.
İsterim ki bile gelem.
Âşık olup dile gelem.
Hak ararım bula gelem.
Ondan düştüm bu yola ben.
Derelerde akar sular.
Alt yanında göle dolar.
İyilikler bağım deler.
Doğrusu bu ne bilem ben.
Kimi hava yel diriyor.
Kimi eli güldürüyor.
Kimi canlar öldürüyor.
Hakkı nerde bulam ben.
Kimi muhtaç bir soğan a.
Kimine işler bahane.
Kimi kapılmış tufan a.
Düzen böyle ne bilem ben.
Kimi çalışır övünür.
Kimi AH eder dövünür.
Kimi haliyle avunur.
Kime ne söyleyem ben.
Kimi çıkmış yüksek kata.
Kimde vardır belli hata.
Kimi zevk te yata yata.
Adalette kavilem ben.
Kimi Derviş gibi gezer.
Kimi kurmuş çarşı pazar.
Devran döner azar azar.
Hak yoluna kavilem ben.
Kimi hak etmiş sürgünü.
Kimi yapıyor vurgunu.
Kimi unutmuş kendini.
Bu kullara ne diyem ben.
Dünya döner zaman erir.
Kim ne yaptı bir gün verir.
Bak Yaratan hepsin görür.
EY Allahım ne diyen ben.
Kazim bu Devri yaşıyor.
Zamana aklım şaşıyor.
İnsanlar nere koşuyor.
Akıbeti ne bilem ben.
Kazım Bilgili

NANKÖR

Besle karğayı oysun gözünü.
Sırtını dönen de gör sen yüzünü..
Her zaman her yerde çeken nazını.
Uzağa gitme izinde nankör.
İnsanım ben insanlığa yılmadan.
Nice lerin dost sanırdım bilmeden.
Günü gelip saçlarımı yolmadan.
Senin insanlığın nideyim nankör.
Her şey kendi bilir sanki ulema.
Bir kaç öğüt versem der ki bunama.
Atmış yıldır bakıyorum halime.
İnsan sıfatında ne biçim nankör.
Gıybet riya söylediği baş olmaz.
Nankörlerin bizim bağda işi olmaz.
Bülbül sandım kara ğarga kuş olmaz.
Hepten örttüm suçlarını be nankör.
Geçer aylar yıllar bilmem halinden.
Dost sanıp ta bade içsem elin den.
Kurtulamam gayrı Daim dilin den.
Ağular iç seydim yerinen nankör.
Ben bir adem oğlu bağda balın da.
Bülbül olup ötsem gülün dalın da.
Yaşarım kime ne kendi halim de.
İnsan sıfatında çok gördüm nankör.
Hulusi kalp ile sevgi eylesen.
Darın da zorunda sahip söylesen.
İnsanlık aşkına her dem boylasan.
Anlamaz arkandan konuşur nankör.
Nasihat verirsin seni kim dinler.
Beyninde dolaşır şeytanlar cinler.
Böyle geçsin ister yıllar mevsimler.
Çaktırmaz bildiğin işliyor nankör.
Pir sultana taş atanlar kim idi.
Sultan pirin sofrasında cem idi.
Nimetullah helâl liği ne idi.
Özünde insanı bilmeyen nankör.
Küfür gıybet düşmez oldu dilinden.
Hiç mi bilmez insan lığın halinden.
Yağcı ların kaynağın dan balın dan.
Gidiyor yolunda belli ki nankör.
Kazim AH der yaralarım derinde.
Dost aradım şafak Tan seherin de.
Dost sandığım müsvettenin birinde.
Gıybetim çoğ eder belli ki nankör.
Kazım Bilgili

NASİHAT

dengeli-bir-ask-u-heyecan-insani-hz-mevlana-1
Olmaz olmaz deme.
Ayak alma dık taş,
Başa gelme dik iş olmaz.
Beklenme dik anda iş gelirh başa.
Bir ömür çalışır sın emeğin,
Çıkar boşa.
Bu gün güzel olan şey,
Yarın hiç gitmez hoşa.
Kimi bilmez kıymetini,
Cenne te koysan da.
Kimi anlamaz seni,
Allemi cihan olsan da.
Kimi ne bağış la bağ.
Der ki Neçe yaşar sın sağ.
Bilin mez ki bu gün olunca dün.
En güzel gün yaşadı ğın bu gün.
Kimi sever insanı can ı sanır.
Kimi nankör olur seni kıskanır.
Ey insanoğlu!
Gözünü doyur sun meta.
Anlarmısın bilmem kimdedir hata.
Ey insanoğlu!
Bu ne hâl ne biçim duruş.
Kefen in cebi yok,
Götüremez sin kör kuruş.
İlla ki olmaz olmaz deme.
Israr etme yüzde doksanda olur.
İnsanoğlu dediğin noksan da olur.
Bilir misin dünya düzeni.
Kimi doğar kimi ölür kimi yaşar.
Gör bak bu düzen e aklın şaşar.
Ey insan oğlu!
Bu günün kıymetini bil beni anla.
Farkın da değilsin bunlar,
Olacak zaman la.
Kendini Tart herşeyin olsun
Ölçü.
Hırsın sonu hırsızlık tır bil ki.
Erenler in yolun da ibret le ettik kelam.
Bu kelamı anlayan herkese
Olsun SELAM.
Söyledik kelamı veriyoruz mola.
Ey insanoğlu!
Kusurum uz varsa af ola.
Birde Kazim ‘den selam ola
Kazım Bilgili

YA NASİP

images
Sabah erken kalkıp nasipin ara.
Durma sabır ile çalış gardaşım.
Avanta peşinde koşan kullara.
Aldanma doğrudur yolun gardaşım.
Alın terin kat sen acı aşına.
Nasibin arayıp düş sen peşine.
Süt nasip olsaydı serçe kuşuna.
Anadan olurdu bil ki gardaşım.
Sabır et işine tut sen dilini.
Haramdan hilleden koru belini.
Hakkın olmayana atma elini.
O zaman doğruyu bulun gardaşım.
Darılma kendine küsme dünyadan.
Umutla gayretle çalış yılmadan.
Rızkını bulasın zora gelmeden.
Elbette çıkarsın düze gardaşım.
Nasibin var ise gelir yemenden.
Nasibin yok ise ne gelir elden.
Sakın ha ayrılma sen doğru yoldan.
Bal ola ağzında dilin gardaşım.
Çalış rızkın ara yaddan yabandan.
Bir şeyler kalmışsa atan babandan.
Körkurt kuzu bekler ahmak çobandan.
Akılsız sac başın yola gardaşım.
Er giden elbette epey yol alır.
Genç yaşta evlenen elbet döl alır.
YA nasip demeyen evinde kalır.
Hayatın cilvesi böyle gardaşım.
Ağustos ayında dağlar aklanmaz.
Zemheri ayında bahar beklenmez.
Gülü dikmeyince gonca koklanmaz.
Vakti zamanı gele gardaşım.
Nice temenniler nice dilekler.
Çarkı çeviriyor kahpe felekler.
Nasipsiz köpekler bayramı bekler.
Akıl bunu diyor böyle gardaşım.
Evine bağına ör sen duvarı.
Serin yaylalarda sür sen davarı.
Sabır sebat ile aşan yolları.
Bey olur parlarsın bile gardaşım.
Hırsızlar haydutlar yolcu soyanlar.
Bir anki bakmışsın kaftan giyenler.
Ben ağayım ben paşayım diyenler.
Sonra görünmezler bile gardaşım.
Çalış durma ha gayret de bir daha.
Çalışmazsan boş yalvarma
Allaha.
Elbet kara günler çıkar sabaha.
Yeterki sen doğru bulun gardaşım.
YA nasip der kazım kendi özünden.
Eğer nasip ise gelir fizandan.
Doğru yolda gidenin ayak tozundan.
İnsanlığı araki bulun gardaşım.
Kazim Bilgili
1161586-harman-zamani-basladi

DEĞİRMEN DE

39fbf9cc-f8a7-4b79-9def-7f9e1318e232
Değirme nin çarkı döner.
Üst yanın dan sular iner.
Gül dalına bülbül konar.
Şelale de Değirmen de.
Ak köpük lü sular akar.
Güneş ılgıt ılgıt yakar.
Cazibe si durmaz çeker.
Şelale de Değirmen de.
Akar sular deli deli.
Serin serin eser yeli .
Cennet bahçesinin gülü.
Şelale de Değirmen de.
Heni durmaz döner çarkı.
Hiç durmadan akar ark ı.
Cennet sanki yok hiç farkı.
Şelale de Değirmen de.
Çoşar Kazim sular çoşar.
Etrafında güller açar.
Dalların da bülbül uçar.
Şelale de Değirmen de.
Kazım Bilgili
84990c1b-966e-4a3d-9a8c-810cf0da79b9

UMUT

1d535b95-7155-4051-a41f-3d89f0301c43
Koşmak için yarınlara.
Umut ‘larla geliyoruz.
Hayat kolay değil amma.
Mücadele veriyoruz.
Gidiyoruz şaşkın şaşkın.
Farkında değil sin aşkın.
Umut’larda cennet köşkün.
Hayalini ediyoruz.
Ömür denen yüce Dağ a.
Bakınmadan sola sağ a.
Düşe kalka hep bir daha.
Hiç durmadan gidiyoruz.
Atımız yok nerde yol ki.
Diz de derman yoktur belki
Yüreklerde hep o korku.
Acep deyip gidiyoruz.
Kazim çıkar ömür Dağ ın.
Dönen yok ki dert ortağın.
Çözülüyor dizim bağın.
Acep deyip gidiyoruz.
Kazım Bilgili

30 AĞUSTOS

Duyuldu!
Afyon kocatepeden bir ses
Dinledi !
Bu sese kulak verdi herkes
Diyordu !
ORDULAR ilk hedefiniz,
AKDENİZ dir İLERİ.
Değişecek değişmeli idi
TÜRK ün kaderi.
Kalktı bir hışımla yürüdü,
MUSTAFA KEMAL in ASKERLERİ.
Ses verdi dağlar ovalar tepeler.
Patlıyordu toplar tüfenkler.
Ayaklanmıştı efeler.
İlerle! Diyordu ,
Onbaşılar çavuşlar manğalar.
Kırılmaya başlamıştı, bu yurdu saran pranğalar.
Yürüdü ordular dağ dağ ,
Köy köy şehir şehir.
Kaçıyordu kalleş düşman,
Dökülüyordu bir bir.
30 AĞUSTOS ne mutlu bir gün.
Bu gün TÜRK ün kaderin,
Kaderinin değiştiği gün.
ŞAD olsun ruhlarınız,
Ey yüce ATATÜRK ,yüce
ŞEHİT ler.
UNUTMADIK sizi,size minnettarız,TA yürekten.
Sizinle DUA ‘larımız,
Bu ÜLKE bu MİLLET,
Bu ASKER gerçekten.
Kazım Bilgili

CUMHURİYET

11055575_1418873555080700_1903429913_n
Atamızdan bize miras,
Ne ğüzel şey cumhuriyet.
Anlatayım size biraz.
Ne ğüzel şey cumhuriyet.
Özgürlüğün adı budur.
Bağımsızlık pek uludur.
Vicdanların tek yoludur.
Ne ğüzel şey cumhuriyet.
Kuranlara saygı bizden.
Bağımsızlık şiar özden,
Armağandır ATA ‘mızdan.
Ne ğüzel şey cumhuriyet.
Yurtta sulh un tek temeli .
Cihan da sulh tur emeli.
Ne mutlu TÜRKüm demeli.
Ne ğüzel şey cumhuriyet.
Yabanlara özen olmaz.
Bundan iyi düzen olmaz.
Hoşgörüyü bozan olmaz.
Ne ğüzel şey cumhuriyet.
Dört yılda bir seçim olur.
Dost düşmanla geçim olur.
CUMHURİYET biçim olur.
Ne ğüzel şey cumhuriyet.
Kimler gelir kimler gider.
Kim ne yaptı bir gün öder.
ATATÜRK ‘tür büyük lider.
Ne ğüzel şey cumhuriyet.
Sevgi kardeşlik yolumuz.
Cumhuriyet sembolümüz.
ADALET tir temel imiz.
Ne ğüzel şey cumhuriyet.
Hiç durmadan çalışalım.
Her şey Hakça paylaşalım.
Dünya ile yarış alım.
Ne ğüzel şey cumhuriyet.
Kazim sever cumhuriyet.
Burda eşit herkez elbet.
Kâhrolsun bu kötü niyet.
Ne ğüzel şey cumhuriyet.
Kazım Bilgili

GÜL DİYOLOG

2e96c8ba-c7d2-4da0-9930-ed802fe1b790
Sen dalında bir gül.
Ben sevdalı bir kul.
Gidiyorum ömür diye bir yol.
Ey gül sevdam sana güllere.
Derdimi nasıl anlatayım kullara.
Senin sevdandan düştüm bak yollara..
Sevdan çileli her gün inip bakıyorum bağlara..
Bazen çıldırıp çıkıyorum dağlara.
Sevdan benim yaşam umudum.
Bazen şakıyorum bülbül gibi.
Bazen se susuyorum ,
Dut yemiş bülbül gibi.
Kazim bilgili

EKMEK

05d2d92e-b43c-4040-9018-c75485e7a7a9
İnsan verince emek.
Emek üretmek demek.
Emeksiz olmaz yemek.
Garip in derdi Ekmek.
Çiftçi sürer tarlayı.
Atar tohumu eker.
Tekrar saban geçince.
Tohumlar alta düşer.
Kar yağar yağmur yağar.
Ekinler filizlenir.
Gübresini verince,
Tarla yeşil düzlenir.
Bahar gelir nevruz la,
Ekinler dize kalkar.
Yem yeşil dir ovalar.
Bak ne güzel bezenir.
Bahar ‘dan sona doğru.
Kızarmış tır başaklar.
Çiftçi kurar patozu.
Artık hasadı bekler.
Tarlaya ovalara,
Girer hasat makina.
Bir kenardan başlayıp,
Devam eder ekine.
Makina ‘lar çalışır,
Sarı buğday çeç olur.
Hasadı bol olunca.
Çiftçi ler güleç olur.
Makina toplayınca ,
Buğday lar çuvallanır.
Dökülürken değirmene,
Buğday lar yuvarlanır.
Değirmen döner iken,
Buğday lar una döner.
Unlar çuvallanır ken,
Hemen fırına iner.
Fırın ateşlenince,
Bezeler ekmek olur.
Sıcak sıcak ekmekler,
Ne ğüzel yemek olur.
İnsan ‘lar acıkınca,
Hepisi ekmek ister.
Yoksul fakir fukara,
Garip ‘leri derdine ,
İşte EKMEK tir çare.
Köylünün derdi Ekmek.
Garip in derdi Ekmek.
Vallahi sen olmazsan,
Garip ne yerdi EKMEK.
Gör bak nice insan ‘lar.
Emek ‘ler Ekmek için.
Çalışıyor insanlar,
Bir lokma ekmek için.
Görünce bir garibi,
Vallahi içim sızılar.
İş güç bir şey yok ise,
Ne yapsın ekmek sizler.
Demiyor mu ATA ‘lar,
EKMEK ASLAN ağzında.
Çalış durma HA gayret,
Emekliyor Kazim de.
Kazım Bilgili

ÇANAKKALE TOROSLAR

hqdefault
Yıl 1915 ti.
Çanakkale önlerinde düşman kalleşti.
Yükseldi bir ses çanakkale den.
Yetiş kurtar diyordu beladan.
Ses verdi!
Anadoludan analar evlatlar.
Bölüşmeye gelmişler yurdu
Kalleş devletler.
Gel oğul dedi!
Kara çadırda ana oğluna.
Kurtar bu vatanı,sütüm helaldir sana.
Toroslardan antalyadan analar evlatlar.
Toplandı!
Ali ismail Ahmet Mehmetler
Yürüdü!
Onbeşinde kınalı kuzular.
Ağlaşıyor!
Analar yürekleri sızılar.
Dönmemesine yürüdü,
Gitti yiğit evlatlar.
Ağıtlar yükseldi!
Dört bir yandan anadoludan.
Oy anam oy yavrum diye!
Ağlıyordu onca can.
Yıl 1915 ti.
Düşman kalleş mi kalleşti.
Asker çıkaracaktı.
Yedi düvel devletler.
Süngüyü taktı yürüdü.
O aslan Mehmetler.
Top tüfenği sıkıyordu,
O namert eller.
Düşen Mehmedin yerini,
Alıyordu gelenler.
Günler aylar sürdü bu hal.
Sahil kıp kırmızı,
Kana boyanmıştı AL AL.
Onsekiz mart günü,
Baktı Seyit onbaşı.
Sahilde kıp kırmızı gördü,
Yıldızlı hilali.
Bir hışımla kaldırdı,
Topa sürdü mermiyi.
Nasıl oldu bu iş,
Kimsenin aklı ermedi.
Çekti gerdi bıraktı,
Tetiğin ipini.
İndi bacadan mermi,
Parçaladı hepsini.
Dediler! Düşmanlar,
Çanakkale geçilmez.
TÜRK kolay lokma değil,
Her kim bunu bilmez.
Yüz yıl geçsede,
Tarih böyle yazıldı.
Beşyüz bin mezar,
Çanakkale de kazıldı.
Unutulmaz kara çadırda,
Süt veren ANALAR.
Şad olsun ruhlarınız,
EY Kınalı kuzular.
Kazım Bilgili (2015 YILINDA YÜZÜNCÜ YIL ANISINA YAZILMIŞTIR)
mustafa-kemal-ataturk

MEMLEKETİM

Nzk0NjczOT-antalya-varsak-projeleri-hiz-kazaniyor
Dağlarında boz kartallar uçuyor.
Turnalar da bölük bölük geçiyor.
Yaylasında mor menekşe açıyor.
Böylece bir memleketim var benim.
Mest ediyor ardıçların kokusu.
Duyluyor bülbüllerin şakısı.
Gürül gürül Derelerin akışı.
Böylece bir memleketim var benim.
Yel verir de Tepe ‘lerin yel verir.
Arı çiçek çiçek konar bal verir.
Kirman döner döner kilim çul verir.
Böylece bir memleketim var benim.
Dereleri yamaçları Dağları.
Dolam dolam çıkar yayla yolları.
Hele gör görsen bizim elleri.
Böylece bir memleketim var benim.
Dizginlerde kara kazım dizginler.
Ardıç dibin serin olur yaz günler.
Mızrap vurur şu saz öter dost dinler.
Böylece bir memleketim var benim.
Kazım Bilgili

OKU

4dad4f1a-0556-4c96-89e8-2cb78ec2ab11
Bu kitabı oku diye.
Bunu sana yazıyorum.
Oku bilgi edin diye.
Satır ları çiziyorum.
Yazı yazdım kara kara.
Düşünürüm dura dura.
Olmaz sın diye maskara.
Bunu sana yazıyorum.
Oku ilmî öğren fen de.
Umud umuz artık sende.
Böyle demişti Dedem de.
Bilsin diye yazıyorum.
Kazim bunu yazar kendi.
Cehaleti yıktı gömdü .
Medeniyyet vakti şimdi.
Bilsin diye yazıyorum.
Kazım Bilgili

MEMLEKET’TEN İNCİLER

memleketimden inciler
Bir yayla hayal ederim,
Taaa! Dağların başında.
Toroslar ın zirvesinde,
Dağların yamacında.
Bakınca dağların zirvesi,
Bembeyaz apak kar olsun.
Daşı TAŞ kârı KAR olsun.
Güneş nazlı nazlı bakınca dağlara.
Dağların böğrü gıdıklan sın.
Ilım ılım erisin karlar,
Şırıl şırıl akışsın sular.
Sevda nın şarkısını mırıldansın.
Etekleri ndeki orman koruluğu,
Çağırsın bulutları.
Yorgan örter gibi serilsin bulutlar.
Arasında ceylanlar seğirtsin
Ağaçların.
Dalların da bülbüller şakısın.
Lalelere sümbüllere güllere.
Manalı anlamlı,
Sevda şarkıları söylesin.
Şakısın şakısın ötsün bülbüller.
Bu sesi sevdayı duysun herkez.
Dağlar Taşlar Ormanlar ve Güneş.
Ormanla zirve Dağ,
Arasında ki sahada.
Yeşillensin Çayırlar ,
Çimenler Otlar.
Üzerinde yayılsın sürüler,
Koyunlar kuzular.
Arada havlasın karabaş çomarlar.
Uzak dursun sürüden kurtlar.
Akışsın derelere ince nağmeler.
Ve ğürleşsin derelerin suları.
İnsin ovalara bereket versin.
Bağlara bahçelere,
Ovalarda tarlalara.
Ve bir Türkü tuttur muşum.
Yüce dağ başında yanar bir ışık.
Bu MEMLEKET benim,
Düşmüşüm derdine,
Olmuşum aşık.
Ne güzel Dağ Taş Kar.
Ne güzel Orman,
Bağ bahçe var.
Ne güzel bülbüller,
Şarkılar nağmeler.
Ne güzel Güneş,
O sevdalı değmeler.
Gel beraberiz birlikte,
Fark yok ha sen ha ben.
Gel bu Dünyayı cennetimiz yapalım.
Hepimiz kardeşçe.
Kaldır fitneyi fesadı bencilliği.
Telli duvaklı evlensin,
Gençlerimiz kızlarımız.
Şefaf olsun,
Ğök yüzünde yıldızları mız.
Dedim ki!
Ey kardeş ne güzel bak bak.
Duydum duydum bir ses diyordu!
KALK KALK.
Kazım Bilgili

DÜDEN ŞELALE

Duden-Selalesi-Resimleri-4Akar suyun hızlı hızlı.
Çevresinden gür ve özlü.
Ak köpüklü cennet yüzlü.
Düden şelale şelale.
Dört mevsimin dört baharı.
Suyun bey dağının kârı.
Bazen berrak sade duru.
Düden şelale şelale.
Akar suyun çağlar çağın.
Derinden akar yatağın.
Antalyada varsak köyün.
Düden şelale şelale.
Şaşar Kazim buna şaşar.
Burda doğdu burda yaşar.
Yazda sakin kış ta çoşar.
Düden şelale şelale.
Kazim der! Kim seni dinler.
Dilinden sevenler anlar.
Ak köpüklü çağlayanlar.
Düden şelale şelale.
Kazım bilgili